Bir fetih devleti olarak kurulan Delhi Sultanlığı’nın çağdaşı devletlerle diplomasi aracılığıyla kurduğu ilişkiler ile elçi trafiği yeterince irdelenmemiştir. Başta vekâyinameler ve seyahatnameler olmak üzere her türden yazılı kanıtı ihtiva eden zengin çağdaş kaynakları Delhi Sultanlığı’nın hiçbir dönemde diplomatik ilişkiler kurmaktan çekinmediğine işaret etmektedir. Elçilerin ve elçilik kurumunun başrolde olduğu bu girişimler, Hind’i yüzyıllar sonra yeniden dış dünyaya açarken Delhi Sultanlığı’nın idare kültürünün Türk kökenleri ile idari teşkilatlanmasının etkinliğini gözler önüne sermektedir. XIV. yüzyılda ihdas edilen resuldârlık, elçi ağırlama ve gönderme operasyonlarının icrasından sorumlu olup emir düzeyindedir. Ancak elçilerin ağırlanmasında hanedanın diğer üyeleri de etkin bir şekilde rol almıştır. Vekâyinâmelere yansıyan elçi yolculukları Delhi Sultanlığı’nın yol ve istihbarat ağının etkin şekilde işletildiğini göstermektedir. Tüccarlar, elçiler ve dinî önderlerin memlekette güvenli şekilde hareket etmesini prensip edinen Hind’in Müslüman Türk hükümdarları, devletin dillere destan zenginliklerini memleketi ziyaret eden her türden yabancıyı etkilemek için cömertçe kullanmışlardır. Hind diplomasi kültürünün de bir yansıması olan bu ihsan ve hediye kullanımına şatafatlı karşılama törenleri ile incelikle inşa edilmiş saray protokolleri eşlik etmiştir. Sarayların mekânsal tasarımı ve incelikle tertiplenen protokol kuralları Gazneli, Selçuklu ve Harezmşah saraylarından izler barındırmaktadır. kullanılmıştır. Bu kasti uygulamaların başta Abbasi Halifeliği ve Moğol İmparatorluğu olmak üzere, ardıl devletlerin (İlhanlılar, Çağatay ve Altın Orda) ile kurulan barışçıl temaslarda yoğun şekilde icra edildiğini göze çarpmaktadır. Hind racalıkları ile kurulan şiddet içermeyen ilişkiler ise ancak dolaylı kanıtlar üzerinden takip edilebilmektedir.
Established as a conquest state, the Delhi Sultanate's ambassadorial traffic and relations with its contemporaries through diplomacy have not been adequately scrutinized. Its ample contemporary sources, including all categories of written evidence, primarily chronicles and travelogues, indicate that the Delhi Sultanate did not hesitate to establish diplomatic relations at any time. These initiatives, in which ambassadors and the embassy institution played a leading role, as reopened India to the outside world after centuries it also revealed the Turkic roots of the Delhi Sultanate's administrative culture and the effectiveness of its administrative organisation. The office of resuldâr, which was created in the XIVth century, was responsible for the fulfilment of the operations of receiving and sending ambassadors and was at the status of emir. However, other members of the dynasty also played an active role in hosting envoys. Envoy journeys reflected in the travelogues show that the Delhi Sultanate's road and intelligence network operated effectively. The Muslim Turkish rulers of Hind, who were committed to the safe movement of merchants, ambassadors and religious leaders in the realm, generously utilised the state's proverbial opulence to impress foreigners of all kinds when they visited the country. This use of favours and gifts, a reflection of the Indian culture of diplomacy, was accompanied by lavish welcoming ceremonies and elaborate palace protocols. The spatial design of the palaces and the elaborately organised protocol rules bear traces of the Ghaznavid, Seljuk and Khwarezmshah palaces. It is noticeable that these deliberate practices were intensified in peaceful interactions with the Abbasid Caliphate and the Mongol Empire, as well as with the successor states (Ilkhanids, Chagatai and Golden Horde). Non-violent relations with the Hindu Rajals can only be traced through indirect evidence.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.