Modernist düşünce sistemi ve tartışmaları ile beraber dönüşen bilgi-varlık ilişkisi, özne olarak insanın kendi varlığına dair soruşturmasını farklı bir şekilde ele almış, önceliği bilginin imkânı ve bilgi ile elde edilecek güç olgusuna vermiştir. Bu tartışmalar ‘varlık’a ve onun ontolojik bağlamına dair bir yönelim taşımayıp, epistemoloji ve akıl/zihin bağlamı çerçevesinde bilginin imkânı temel problem olmuştur. Kartezyen ve düalist bir dünyagörüşü/bakışı temelinde şekillenmiş düşünce sistemi çağdaş varoluşsal tartışmalara da kapı açmıştır. İnsanın bir dünya ve mekân içinde oluşunu bilgi/hakikat gibi epistemolojinin tartışmaları bağlamında ele alan Kartezyen düşünce sistemi, insanın bir varolan oluşunu, bedensel yapısını eksik, kırılgan, sonlu, tamamlanmamış gibi belirlemeler ile öne çekerek problem edinmiştir. Aksi doğrultuda insanın diğer varolanlardan belirgin farkı olduğunu iddia ettiği akıl ve bilgi çerçevesinde insanı tanımlamaya çalışmıştır. Akıl ve bilgi merkezli insan anlayışında değer verilen de insanın bu özel ve öznel yapısı olmaktadır. Oysa insanın ontolojik yapısı önemsenmeyen değiştirilmesi ve düzeltilmesi gereken bir anlam kazanmıştır. Bu doğrultuda bu çalışmada eksiklik ve tamamlanmamışlığın insanın anlama yetisinin de ön koşulu olan zamandan ziyade, mekân kavrayışından kaynaklı olduğuna işaret edilecektir. Aynı zamanda mekânın başkası ve öteki olarak işaret edilen varolanlar ile iletişimini sağlayan asıl alan olduğu ifade edilip, varlığın açılmamışlığının ve örtük oluşunun, mekânının kurucu yapısından kaynaklı olduğuna vurgu yapılacaktır. Mekân üzerinden kendi varlığına dair soruşturma yapan özne içine düştüğü ya da fırlatılmış olduğu bu evreni anlama çabasına kendi varlık kavrayışını da yerleştirmektedir. Varolana dair analizi bilimsel ve teknolojik alana sığdıran özne, varlığın anlaşılma biçimini de bu alana bırakmıştır. Kendi varlığına dair özel soruşturmasını yine bilim ve teknoloji ile ilişkili biçimde, iletişim mekânı içinde kendisini özne olarak özel ve öznel bir konumda tutup kavramaya çabalamaktadır. Dolayısıyla bu çalışma özne olarak insanın mekân tasavvuru ve kendi varoluşunu mekân içinde nasıl konumlandırdığını açığa çıkarmayı planlamaktadır.
The relationship between knowledge and being, which was transformed with the modernist system of thought and debates, dealt with the human being's inquiry into his/her own existence as a subject in a different way, giving priority to the possibility of knowledge and the phenomenon of power to be obtained through knowledge. These discussions did not have an orientation towards existence and its ontological context, but the possibility of knowledge within the context of epistemology and reason/mind was the main problem. The system of thought shaped on the basis of a Cartesian and dualist worldview has opened the door to the existential debates of our time. The Cartesian system of thought, which deals with the existence of human beings in a world and space within the context of epistemological debates such as knowledge/truth, has problematized the existence of human beings by emphasizing their bodily structure with determinations such as incomplete, fragile, finite, incomplete. On the contrary, it has tried to define human beings within the framework of reason and knowledge, which it claims to be distinctly different from other beings. It is this special and subjective structure of the human being that is valued in the understanding of the human being centered on reason and knowledge. However, the ontological structure of human beings has gained a meaning that needs to be changed and corrected. Accordingly, in this study, it will be pointed out that lack and incompleteness arise from the conception of space rather than time, which is a prerequisite for human understanding. At the same time, it will be stated that space is the main space that enables communication with the existents that are pointed out as the other and the other, and it will be emphasized that the unopenedness and implicitness of existence is due to the constitutive structure of its space. The subject, who investigates his/her own existence through space, places his/her own conception of existence in his/her effort to understand this universe into which he/she has fallen or into which he/she has been thrown. The subject, who fits the analysis of what exists into the scientific and technological field, has left the way of understanding existence to this field. The subject endeavors to comprehend his/her private investigation of his/her own existence by keeping himself/herself in a special and subjective position as a subject within the space of communication, again in relation to science and technology. Therefore, this study plans to reveal how human beings as subjects conceive of space and how they position their own existence in space.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.