KĀDÎ ABDÜLCEBBÂR VE EBÜ’L-MUÎN EN-NESEFÎ’DE ŞEFAAT

Author:

Number of pages:
417-445
Language:
Year-Number:
2018-Volume 13 Issue 25

Şefaat, naklî delillerle sabit olan sem‘iyyât konularındandır. Mu‘tezile ile Ehl-i Sünnet arasındaki önemli tartışma konularından birini oluşturan şefaat, her iki ekol tarafından kabul edilmektedir. Esas tartışma, şefaatin ahirette yükleneceği misyonla alakalıdır. Karşılaştırmalı bir yöntemle ele aldığımız bu çalışmamızda Mu‘tezile âlimlerinden Kādî Abdülcebbâr, şefaati mü’minlerin cennetteki derecelerinin arttırılmasına bir vesile olarak görürken Ehl-i Sünnet’in Mâtürîdî kolunu temsil eden Ebü’l-Muîn en-Nesefî ise tövbe etmeden ölen büyük günah sahibi mü’minin affı için bir imkân olarak değerlendirir. Kādî Abdülcebbâr, büyük günah sahibini mü’min kategorisinde görmediğinden cennete giremeyeceğini, ebedî olarak cehennemde kalacağını, dolayısıyla şefaati de hak etmeyeceğini söyler. Şefaat bir af aracı değildir; büyük günahlardan kurtuluş, ancak tövbe ve taatlere yönelmekle gerçekleşir. Bu düşüncelerinin arkasında yatan temel gerekçe ise amelleri imanın bir parçası olarak görmeleridir. Nesefî’ye göre iman kalben tasdiktir. İnkâr ve yalanlama olmadığı müddetçe kişi mü’mindir. Mü’min olan da ebedî cehennemle cezalandırılamaz, en fazla günahı oranında cezasını çeker. Nihayetinde, şefaatle de olsa affa uğrar ve mutlaka cennete girer. Kādî Abdülcebbâr, bunun insanları kötülüğe teşvik anlamına geleceğini söylerken Nesefî de onların insanları ümitsizliğe sevk ettiklerini belirtir. Şefaat hakkında yaptığımız bu karşılaştırmalı çalışma bizlere, bir yandan yaşanan tecrübelerin zihniyetin şekillenmesine, bunun da kavramsallaştırmalara etkisini gösterirken, öbür yandan kullanılan farklı yöntem ve argümantasyonların bizleri nasıl farklı sonuçlara ulaştırdığının güzel örneklerini sunar.

Keywords


Intercession is among the samiyyat subjects that are confirmed by the transplant evidences. Intercession constituting one of the important matters of debate between Ahl al-Sunnah and Mu’tazila is acknowledged by both schools of thought. The essence of the debate relates to the mission undertaken by the intercession in hereafter. In this study which we have comparatively handled, Qādi ‘Abd al-Jabbar, who is one of the Mu’tazila’s scholars, considers the intercession as an opportunity to increase the degrees of the Muslims in heaven, whereas Ebu’l-Muīn al-Nasafi, representing the Maturidi branch of the Ahl al-Sunnah, considers as an opportunity for the Muslim believer who committed a great sin and died without repenting, to be forgiven. Qādi ‘Abd al-Jabbar states that since he does not acknowledge the one who commits a great sin as in the category of a Muslim believer, such person will stay in the hell forever, so he/she will not deserve intercession. Intercession is not an instrument for salvation from a great sin, such a salvation can only be possible by tending towards repentance and obedience. According to Nasafi, faith is an acknowledgement by heart. As long as there is no denial and refutation, the person is a Muslim believer. The one who is a Muslim believer can not be sentenced to the Hell, and only pays the penalty in proportion to his/her sin at the furthest. While Qādi ‘Abd al-Jabbar suggests that this will encourage the people to the evil, Nasafi replies that they are leading people to despair. This comparative study about the intercession, demonstrated, on one hand, the effects of the experiences gained to the reshaping of the mentality and accordingly the conceptualization, while it showed us, on the other hand, the fine examples of the fact that how different methods and argumentations have led us to different results.

Keywords

Article Statistics

Number of reads 1,001
Number of downloads 513

Share

Journal of Turkish Studies
E-Mail Subscription

By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.