Türk Modernleşmesi, 1700’lü yıllarda, Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin Avrupa’daki Fransa Elçiliği dönemindeki (1720-1721) gözlemlerini içeren raporundaki önerilerin Osmanlı yönetime tavsiye edilmeye başlanması ile tarihlenen yıllara değin uzatılabilir. Varlığının son 150-200 yılında Batılılaşmaya ve/veya Modernleşmeye hasredilen değişim, dönüşüm ve yeniden yapılandırma sürecinin, endüstri devrimi ile hızla kapitalistleşen dünya sistemine uyum için yeterli olmaması sebebiyle, Osmanlı devlet ve toplum yapısının sistemsel olarak varlığını devam ettirmesi mümkün olmamıştır. Bir noktadan sonra ancak siyasi manevralar ile ayakta kalabilen devlet, ekonomik gücünü yitirmiş, sosyal ve kültürel dokusunun canlılığını koruyamamış, birey, aile, mahalle, toplum ve devlet yapılarının birbirini tamamlayan, bütünleyen, destekleyen ve güçlendiren yüzlerce yıllık örgüsünün çözülmesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu çözülmeye karşı durmak için Osmanlı çeşitli Modernleşme adımları atmıştır. 1826’da Yeniçeri Ocağı yerine modern ordunun kurulması, bürokratik yapıdaki köklü değişimler, hukuk kodifikasyonlarının şer’i hukuktan uzaklaşarak Batı hukukuna yakınlaşması, Tanzimat (1839) ve Islahat (1856) fermanları, 1876’da I. Meşrutiyet’in ve 1909’da II. Meşrutiyet’in ilanı, sosyal hayatta, gündelik yaşamda, giyim-kuşamda, görgü kurallarında, eğitimde, bilimde, sağlıkta, tarımda, sanayi üretiminde, madencilikte, ulaşımda, insanın yaşamını kuşatan bütün alanlarda yaşanan değişimler, bu adımlardan bazılarıdır. Bu açıdan modernleşme süreci, epistemolojik, yani varlık, bilgi ve değer alanlarının da dönüşmesini ifade eder. Cumhuriyet sosyolojisi, bu çözülmeyi incelerken dayanak alınacak özellikleri kendi yaklaşımları içinden ortaya koymuştur. Bunun iki farklı yaklaşımını, İstanbul Sosyoloji Geleneği’nin temsilcisi Cahit Tanyol (1914- ...) ve Yorumbilgisel Sosyoloji Geleneği’nin temsilcisi Şerif Mardin (1927-2017)’in düşünceleri ile karşılaştırmalı olarak ele alacağız. Bu sürecin tahlili, modernleşme girişimindeki yetersizliklerimizi, yanlışlıklarımızı veya sonuçsuz girişimlerimizi, verdiğimiz sosyal, kültürel, hukuk kodifikasyonu ve kimlik ödünlerinin nasıl sonuçlara yol açtığının listesini de ortaya koyar. Nihayetinde, modernleşme, bize Batı-merkezci olarak dayatılan bir süreç midir, bizim yapamadığımız bir sürecin adı mıdır, yoksa modernleşmeyi yanlış mı anladık, içselleştirdik ve uyguladık, veya bunların hepsini eş-zamanlı olarak bir arada mı yaşıyoruz? Bu sorunun cevabını, Cumhuriyet dönemi Türk Modernleşmesi’ni bizatihi yaşayan, ülke tarihine tanıklık eden, çalışmalarıyla bu konuyu etraflıca ele alan, tespitler, yorumlar ve öngörüler ortaya koyan iki önemli sosyal bilimcinin, sosyoloğun çalışmaları üzerinden arayacağız.
The Turkish Modernization can be extended to the years after the recommendations of the Ottoman administration in the 1700s, when the recommendations of Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi in the European Embassy in France (1720-1721) were observed. Change in the last 150-200 years of existence by Westernization and/or Modernization, conversion and reconstruction process; due to the inadequacy for adaptation to the rapidly capitalized world system with the industrial revolution, the systematic existence of the Ottoman state and society was not possible. State that can survive only after a but point with political maneuvers, has lost its economic power completely, did can not maintain the vitality of social and cultural structre, it has been faced with the dissolution of hundreds of years of knitting of the individual, family, neighborhood, community and state structures that complement, integrating, support and strengthen each other. In order to stand against this dissolution the Ottoman has taken several modernization steps. Establishment of modern army in 1826 instead of Janissaries, radical changes in bureaucratic structure, convergence of law with the Western law, Edicts of Tanzimat (1839) and Islahat (1856), Announcement of the First Constitutional Monarchy in 1876 and II. Announcement of the Constitutional Monarchy in 1909, in social life, in everyday life, clothing-finery style, in etiquette, in education, in science, in health, in agricultural, in production, in mining, in transportation, changin processes in all areas that surround the life of people, are some of these steps. From this point of view, the process of modernization also refers to the transformation of epistemological, that is, areas of existence, knowledge and value. The sociology of the Republic revealed the features to be based on in its analysis from its own approaches. The tradition of two different approaches, Cahit Tanyol (1914-…), representative of the İstanbul Sociological Tradition, and Şerif Mardin (1927-2017), representative of the Hermenuetic Sociological Tradition, will put them in comparison with their thoughts. The analysis of this process reveals the inadequacies of our attempt to modernization, our inaccuracies or inconclusive attempts. This analysis also gives the list of results that this social, cultural, legal codification and identity concessions that we have made. In the end, modernization is a process that has been imposed on us as a West-centric, is the name of a process that we cannot, otherwise, we understood, internalized and implemented modernization wrongly, or all of them live together simultaneously? We research the answer to this question with works of the two important social scientist and sociologist who witnessed the history of the Turkish Modernization in the Republican era, witnessed the history of the country, discussed this issue thoroughly with their works, and revealed the findings, comments and predictions.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.