Tarihin ilk dönemlerinden günümüze kadar kültürlerarası etkileşim süreçleri incelendiğinde tercüme ediminin, öteki ile karşılaşma ve kültürler arası aktarımın temel aracı olduğu açıkça görülmektedir. İlgili aktarımın niteliklerini üretimin gerçekleştirildiği dönemin koşulları belirlemekte; bu süreç, bazen kültürlerarası bir çarpışma bazen de bir müzakere niteliğinde tecrübe edilmektedir. Bu bağlamda incelemeye tabi tutulacak son dönem Osmanlı devleti yeni bir kimlik inşası çabasına sahne olmuştur. Dönemin kültürel geçiş sürecini tercüme söylemi temelinde ele almayı amaçlayan bu çalışmada, kültürlerarası farklılıkların son derece farkında, modern, eleştirel bir aydın portresi çizen Namık Kemal özelinde, tercüme ve ilişkili temellük etme ve yazın pratiklerine yönelik dönemin hâkim söylemi ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Karmaşık edimler bütününü yapısında barındıran dönemin tamamını kapsayıcı bir çalışma iddiası gerçeklikten uzak olacağı için, tanıtıcı özellikleri nedeniyle Namık Kemal'in ifadeleri doğrultusunda mikro bir analiz sunulacaktır. Söylem analizi, önsözler, eleştiri yazıları ve dönemin yaygın bir türü olarak mektuplar çerçevesinde yapılacak, bir dönem aydını özelinde, dönemin genel tercüme söylemine ilişkin veriler gün ışığına çıkarılacaktır. İnceleme kapsamında ulaşılan sonuçları kısaca ifade etmek gerekirse, çalışmada ele alınan aktarım süreci, ilgili kültür hinterlandında yoksunluk, eksiklik ve gecikmişlik söylemi çerçevesinde tanımlanmıştır. Bir modernite deneyimi olarak kurulan 'yeni' Osmanlı kimliğinin inşasında, geleneksel üstyapı bağlamında tanımlanan 'eski'nin kökten yıkımı değil, mevcut geleneksel yapı ve üretimler ile ithal edilen arasında bir uzlaştırma öngörülmüştür. Bu süreçte farklı roller atfedilen tercüme edimi, mevcut edebiyat dizgesinde eksik olanın erek kültüre aktarımını sağlayacak temel aktarım pratiği olarak tanımlanmış; aynı zamanda da dilin yeni sınırlarının çizilmesi sürecinde bir prototip oluşturmuştur. Bu bağlamda, Batı'dan aktarım sürecinde 'ahlak' olgusu, bir ölçüt olarak öne çıkmış, Öteki olarak tanımlanan yabancı dilden aktarılacak olanın belirlenmesinde bir kültürel filtre işlevi görmüştür.
Glancing through the practices of intercultural interaction, translation vividly emerges as the fundamental mean of the encounter with the foreign Other and cultural exchange. The characteristics of the exchange is determined by the trajectories of the period, and it might emerge either as a site of clash or a reconciliation. In this study, aiming at elaborating on the process of cultural transformation in the period on the basis of translational practices, the dominant discourse on the translation and relevant textual production and appropriation practices will be presented with a particular case study on Namık Kemal, portraying a modern and critical intellectual figure who is well aware of the cultural differences. The discourse analysis will be conducted within the framework of forewords, critics and letters, as a frequent practice of the period. Within the scope of this study, it found out that the exchange process is defined on the basis of absence, insufficiency and belatedness in the relevant cultural hinterland. In this process, the translation is defined to function as the main mean of providing what is missing in the target literature via cultural exchange and reconciliating between conventional structures, defined as the "old" and the imported, positioned as the "foreign"; and serving as a prototype in the re-determination of the linguistic features of the language. The transfer process from the West is governed on the basis of the "morality" criteria, which is used as a cultural filter in the selection of what is to be transferred from the Other.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.