Nancy Armstrong, romanın tarihinin cinselliğin tarihinden ayrı anlaşılamayacağını söyler ve domestik romanın, temsil ettiği yaşam biçiminden kesinlikle önce geldiğini öne sürer. Yani bu romanlarda anlatılan ya da yaratılan yaşam biçimi, bu romanları okuyanlarca gerçek hayatta yeniden üretilmiştir. Bu doğrultuda roman; hayat, toplum ve cinsellik alanlarını yeniden düzenler, bu düzeni en baştan ve her örnekte yeniden yazar ve yazarak oluşturur ya da kurar. 19. yüzyıl sonunda yazılan Türkçe romanlar bu iddiayı tartışmak için verimli örnekler sunarlar. Özellikle Ahmet Mithat ve manevi kızı Fatma Aliye’nin dostlukları da, edebi üretimleri de cinselliği yeniden yazmaya yönelik tavırlarıyla belirginleşir. Her iki romancı da kadın cinselliğine “pasifçe savunulan iffet” kavramı üzerinden yaklaşmakla birlikte, cinselliği bu kavram etrafında örüşleri farklı ve birbirleriyle çelişir/çekişir niteliktedir. Bu çalışma, Fatma Aliye’nin iffet sorunsalına yaklaşımını Udî romanı üzerinden tartışıp yorumlamayı hedeflemektedir. Udî her ne kadar düzenle uyumlu bir kapanışa sahipse de, kadınların yaşadıkları sorunların erkek egemen düzenden kaynaklandığını gösteren pek çok unsuru da içerir. Romanın kapanışı hem dişil iffetin vazgeçilmezliğine hem de kadının erkeğe dayanmadan geçinebilmesi için eğitimin önemine vurgu yapar. Ancak o dönemde kadınlara dönük eğitim fırsatları son derece sınırlı olduğu için, kadının eğitimiyle ilgili vurgu semptomatiktir. Kadının eğitimi sınıfsal bir meseleydi ve sadece üst sınıfa dahil kadınlar için eğitim mümkündü. Fatma Aliye’nin Udî’sinin düzenle uyumlu kapanışı bu olguyu yok sayar ama olayörgüsünün semptomatik gelişimi üzerinden Osmanlı kadınlarının ataerkil sömürüsünü görünür kılar. Sonuçta Fatma Aliye belki bir feminist aktivist, bir kadın hakları eylemcisi değildir ama Udî’de de görüldüğü üzere, kadın hakları mücadelesinde “kendine ait bir oda”ya sahip olduğu ortadadır.
Nancy Armstrong claims that the history of the novel is incomprehensible without the history of sexuality and that the domestic novel antedated the lifestyle that it represented. That is to say, the lifestyle that was narrated or created in those novels was reproduced in actual life by the readers. Therefore the novel reorganizes life, society and sexuality. It rewrites, forms or constructs them from scratch with each new novel. The late nineteenth century Turkish novels offer abundant examples to discuss these claims. Especially Ahmet Mithat and his adoptive/literary daughter Fatma Aliye’s friendship and literary products crystallize around their attitudes towards rewriting sexuality. Although both novelists approach female sexuality through the concept of “passively defended chastity,” their ways of weaving sexuality around chastity are different and even contradictory. This article aims at interpreting Fatma Aliye’s approach to the problematic of chastity in her novel Udî. Although Udî has a closure in accordance with the patriarchal order, it nevertheless contains numerous elements that indicate that women’s problems originate from the same order. The novel's closure emphasizes both the irrevocable female chastity and the importance of education for women's subsistence without a man. The emphasis on female education is, however, very symptomatic because educational facilities for women were rare in the Ottoman Empire of the time. Therefore, education for women was a class issue and it was possible only for the upper-class women. Fatma Aliye's Udî conceals this fact with her conformist closure but it reveals the patriarchal exploitation of Ottoman women through the symptomatic development of its plot. In the end, we cannot say that Fatma Aliye is a feminist activist but she has earned "a room of her own" in the history of the Ottoman-Turkish woman with her works, as is evident in Udî.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.