Aslında tüm canlıları ilgilendiren bir olgu olmakla birlikte ölüm, tüm insanlık tarihi boyunca geçmişi anı ve geleceği zihinsel bir bütünlük içinde algılayan insan zihnini meşgul eden en önemli konulardan biri olmayı sürdürmektedir. Çünkü faniliğinin bilincinde olan insanın, yaşamı boyunca sürekli bir biçimde yüzleşmek zorunda kaldığı ölüm gerçeği karşısında nasıl bir tutum takınarak hayatı anlamlı kılacağı düşünen her insanı meşgul etmekte olan bir sorudur. Bu soruya cevap vermeye çalışan yaklaşımları ölümü yeni bir başlangıç olarak görenler ve ölümü bir son olarak görenler olmak üzere iki ana grupta ele almak mümkündür. Özellikle Antik Yunan ve aydınlanma dönemi düşünürleri, herhangi bir aşkın referans noktasına başvurmaksızın ölüm karşısında nasıl bir tutum alınacağının imkânlarını soruştururken; dinler, ölüm karşısında alınacak tutumu aşkın bir varlık ve hakikat fikrine dayanarak açıklama yoluna gitmişler. Bu çerçevede ölüm algısının, benimsenen yaklaşımla alakalı olduğu söylenebilir. Bu şekilde insanlarda oluşan ölüm algısının gündelik hayatta bir yansımasının olduğu da bir gerçektir. Toplumların gündelik hayat pratikleri insanların zihniyet dünyasından bağımsız değildir. Bu bağlamda insanların zihniyet dünyasında kaçınılmaz olarak önemli bir yer işgal eden ölüm düşüncesinin gündelik hayata yansıması ve gündelik hayat pratiklerinin oluşmasındaki etkisinin ortaya konması Gündelik Hayat Sosyolojisinin önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Ancak ülkemizde ölüm algısı üzerine yapılan sosyolojik araştırma sayısı son derce sınırlıdır. Bu çalışmanın amacı toplumların ölüm algıları ile gündelik hayat pratikleri arasında nasıl bir ilişki olduğunu ortaya koymak suretiyle bu konudaki eksikliğin giderilmesine katkı yapmaktır.
Death, notwithstanding the fact that it is actually a phenomenon concerning all living creatures, continues being one of the significant issues occupying human mind, which has lived the past, present and future in an integrity throughout the human history. The reason for that can be explained as every thinking human is occupied with the question of what kind of an attitude to maintain to make life meaningful against the truth of death that any human being aware of mortality has to face continuously throughout their lives. The approaches attempting to answer that question can possibly be addressed in two main groups, one regarding death as a new beginning and the other considering it an end. Ancient Greek and the age of enlightenment philosophers sought for the potentials of what kind of an attitude to be adopted in the face of death regardless of the reference point of any love, whereas religions preferred describing the attitude to be maintained against death on the basis of the idea that love is an existence and truth. Within this framework, it would not be wrong to suggest that the perception of death is related to the adopted approach. From this perspective, it is true that the perception of death rising for people has a reflection in daily life. Daily life practices of societies are not independent of the mindset of people. In this context, reflection of the idea of death, inevitably occupying a significant place in the mindsets of people, on daily life and revelation of its influence on the emergence of daily life practices constitute a substantial dimension of Daily Life Sociology. However, the number of sociological researches conducted on the perception of death in Turkey is highly limited. This study contributes to filling the deficiency in this regard, by presenting what kind of relationship exists between the perception of death by societies and their daily life practices.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.