Batı’nın yaşadığı Aydınlanma sonrasının ürünü olan modernite kavramının değerler sisteminde hiyerarşiler kurgulanmasını zorunlu kılması, Batı’yı kurucu dışarısı olarak kabul eden Batı dışı toplumların geleneksel düşünce yapılarında deformasyonlara sebep olmuştur. Gücün kullanımı yoluyla iktidarı elde bulundurmayı amaçlayan düşünceyi hayata geçiren Batı, Doğu toplumlarını şekillendirerek, imgeler ve söylemler üreterek bilgiyi işleyen ve bu yolla dünyanın gerçeklerini şekillendiren toplum olmayı başarmıştır. Doğu toplumlarının sahip olduğu değerleri elde etmek için Batı tarafından kurgulanan oryantalizmin doğası gereği sömürgeciliği bünyesinde barındırması şaşırtıcı olmamaktadır. Batı tarafından kurgulanan yapıda insan topluluklarının varlıklarını sürdürmeleri güç istenci neticesinde ortaya çıkan çatışmanın sonucuna bağlı olmaktadır. Medeniyetler arasında meydana gelen güç ve iktidar savaşları, modernizm sonrasında ötekileştirmelerin ve hiyerarşilerin kurgulanmasıyla şekillenmiş, sonuçta her toplum kendini ait gördüğü medeniyet kimliğinin gücünü artırma çabasına girişmiştir. Ancak bu güç istenci mevcut kaynakların adil paylaşımı yönünde şekillendirilmeyip diğer toplumun yok edilmesi pahasına, onun olanın da ele geçirilmesi şeklinde icra edildiğinden yok edici bir şekil almıştır. Bu çalışmada bilgiyi işleyen ve bu yolla Batı dışı toplumların sahip olduğu tüm maddi ve manevi değerleri rıza ve zor kullanma yoluyla ele geçirmeyi hedefleyen Batı’nın, araçsallaştırdığı oryantalizm kavramına karşı, Doğu’nun 19 ncu yy. sonlarından itibaren uygulamaya koymaya çalıştığı oksidentalizm kavramı açıklanmaya çalışılacaktır. Ancak bu karşı çıkışın aracı olarak Arap milliyetçiliği yerine evrensel bir dil olan Anadolu’nun geleneksel kültürel birleştiriciliği bir bakış şekli olarak sunulmaya çalışılacaktır. Anadolu’dan yüzyıllardır yükselen bu yanıt kendi içinde pozitivizm, tikelliklere saygı, ötekini değiştirmeye çalışmadan kabul etmeyi içermektedir.
The fact that modernity phenomenon, which is a product of the Enlightenment Period the West went through, being imposed upon non-Western societies, which accept the West to be the constituent outside, as the only way to civilisation has caused irreversible deformations within the traditional ideological systems of these countries. The West has achieved to be the society that shaped the realities of the world by actualising the idea of holding the power through the use of strength, shaping the Eastern societies, creating images and discourses, and thus processing knowledge. It is not surprising that Orientalism which was created by the West in order to obtain the values of the Eastern societies embodies colonialism by its very nature. In this structure built by the West societies survival depends on the conflict that comes up as a result of the will to power. The power and strength struggle between the societies was shaped with the creation of othering and hierarchies following the modernism and therefore each society tried to empower the identity of the civilisation it assumes it belongs to. However, this will to power was not shaped in the way that the available sources were shared fairly. Rather it became a destructive source because of the desire to get hold of what the other society had at the expense of terminating that society. In this study the term Occidentalism which has been practised since the 19th century by the East against the term Orientalism which was instrumentalized by the West that endeavoured to capture all material and moral values by will or force by processing knowledge will be tried to explain. However, instead of Arabic nationalism as a tool of this resistance, the traditional and cultural connectiveness of Anatolia, a universal language, will be used as the point of view. This respond that has been given from Anatolia for ages includes accepting positivism, respect to partiality, and accepting the other without trying to change it.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.