Birinci Dünya Savaşı’nda, Şark Cephesi’nin yarılmasıyla Rus ilerlemesi Trabzon’a kadar ulaşmış; bölgedeki Türk nüfusu denizden yapılan bombardıman ve daha önceden işgal edilen bölgelere dair duyumları dolayısıyla büyük oranda şehri terk etmiştir. Göç literatüründe farklı terimler kullanılsa da Doğu Karadeniz halkı bu göçü muhacirlik olarak isimlendirmiştir. Muhacirlikte yaşanan büyük kayıplar zorluklar ve sefalet edebî eserlerde çok yer almamıştır. Nazan Bekiroğlu’nun Nar Ağacı adlı romanında; anlatıcı kahramanın köklerini anlama yolculuğu vardır; ancak hâkim unsur, Zehra ve Settarhan’ı buluşturan örüntüdür. Aşkın halleri; romantik hikâyelerle eseri süsleyen asıl temadır. Nazan Bekiroğlu birikimini yansıtan yelpaze bundan çok daha geniş bir sahayı kucaklar: Bir tarafta 1910’lu yılların İran Azeri kültürü, Taht-ı Süleyman, Tebriz, Tiflis, Zerdüştlük etrafında anlatılan köklü bir aile geleneği; diğer yanda 93 Harbi, Balkan Savaşları gölgesindeki Osmanlı İmparatorluğunun stratejik önemdeki şehirlerinden biri olarak 1. Dünya Savaşı’nın cephelerinden birine dönüşen işgal edilme sürecindeki ve günümüzdeki hâliyle Trabzon vardır. Romanda Trabzon anlatımının bir parçası olarak muhacirlik gerçeği bütün boyutlarıyla gözler önüne serilir. Ancak bu çalışmanın ana sorusu, her biri zengin malzemeyle süslenmiş bu başlıklar içerisinde Trabzon’da muhacirlik gerçeğinin, romana hangi boyutlarıyla taşındığıdır. Çalışmada tarih ve edebiyat ilişkisi bağlamında bu sürecin romanda nasıl yorumlandığı ele alınmıştır. Yöntem: Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden betimsel veri analizi tekniği kullanılmıştır. Sonuçlar: Kundera, romanların her şeyden önce birkaç temel sözcük üzerine kurulduğunu söyler(2009: 99) Her okuyucu kendi listesini oluşturmakta özgür olsa da Nar Ağacı’nın sözcükleri, aşk ve kader, Trabzon, savaşlar ve insanlar, muhacirlik, kültür gibi görünmektedir. Eserde tarihin belli bir öncelikle ele alındığı (UYSAL 2011: 17) söylenemeyeceği için Nar Ağacı, gerçekçi edebiyatın bir türevi olarak ortaya çıkan tarihî roman kapsamına alınamaz. Tarihî zemin, romana dağılmış olmakla beraber hâkim unsur değildir. Kahraman anlatıcının bütün bir aile geçmişini detaylandırmadığı; dedesi ve ninesi dışında sadece birkaç akrabasına değindiği düşünülürse eser, jeneolojik de sayılamaz. Köklerini aramak, romanın temel izleklerinden biridir. Eserin başında Ermeni genç bir çiftin Muş Bulanık’ta yani ters yönde hareket ederek kendi köklerini takip ettiği görülür. Bu aslında köklerini arama talebinin belli kimliklere münhasır kalmadığına işarettir. Yüzeyde, imkânsız görünen denklemleri çözme arayışında olan akademisyen, kendi geçmişinin peşindedir. Çok kişisel başlayan macera, Osmanlı coğrafyasına girildiğinde bütün bir toplumun macerasına karışır. Böylece Bekiroğlu, bilinmeyen yakın tarihin, özelde muhacirlik sürecinin, kimliğin inşası noktasında yarattığı boşluğa göndermede bulunur. Bu yönüyle eserin akademisyen anlatıcıdan topluma uzanan metaforlarla örüldüğü söylenebilir. Yazarın köklerini Trabzon’a, Osmanlı’nın son dönem siyasî sosyal tarihine bağlayan onlarca damar romanda büyük bir ustalıkla örülmüştür. Bir kıvam ayarıyla; ortaya hem bir aşk hem bir tarih hem bir şehir hem bir kültür hem bir akademisyen romanı çıkmış, çıkabilmiştir. Bunda yazarın insana yoğunlaşması, kahramanları dışına taşmamaya özen göstermesi etkili olmuştur. Eserde 93 Harbi ve Balkanlar; Osmanlı’nın kendi idarî, maddî zaaflarının gün yüzüne çıktığı savaşlardır; bunlar 1. Dünya Savaşı’nın şartlarını hazırlamış görünür. Yazarın satır aralarında söylediği budur. Anlatılanların sembolik değerli dikkate alındığında yazarın 93 Harbi’ni bir uzuv kaybı olarak yorumladığı görülür; her şeyi gören hisseden ve fakat gücü tükenmiş bir ihtiyarın uzuv kaybı. Hacıbey’de farklı vesilelerle gündeme gelen sevkiyat ve yürümeye dair serzenişler; bir yürüyememe, sevk edilememe hali, şahsi bir yeti kaybından bütün bir imparatorluğa genişleyen bir kayıp gibi köklere uzanır. Balkan Sava
In World War 1, Russian progres has reached into Trabzon by collapsing of eastern frontier so grest majority of turkish population in the territory had been evacuated, exciled under the facts that what had happened in invaded areas. In migration literature, different terminologies might be used but people of Black Sea named as “muhacirlik” which exactly refers to more to Hicret period of early muslim then migration im modern socıological meaning. Suffers, pains miseries ,powerties and tragedies are not commonly mentioned in many literatural Works but it still exist in deep feeling society conveyed by verbal culture. Major tragedies, suffers and losses has not been mentioned in literatüre. In the book of Nazan Bekiroglu named Nar Agacı “Pome Tree”, there is journey into understanding of deep roots of the narrator. The dominant essence of the book is the corelation that helps Zehra and Setterhan to meet eachother. Face of love with romance is the main essence ornamenting the story. Actually, Nazan Bekiroglu’s background covers more than that. In one hand, a family tradition is told around Azeri culture of 1910’s, Taht-ı Süleyman, Tebriz, Tiflis, Zerdüşt believes, on the other hand Trabzon in the days of Russian invasion under shadow of The War of 93, Balkan Wars and modern era of Trabzon. In the novel, the reality of refugees is exposed with full dimensions as a part story of Trabzon city. Main question of this work, how that tragedies is transferred into the novel among ornamental love stories. In this research, under the concept of history and literatüre, how this tragedy is commented is analysed. Method: In this work,as a part qualitative research method descriptive data analysis technique is used. Results: Kundera tells novels are designed around few key words. (2009: 99) Offcourse the readers are freee to chose their own key words, it looks that the novel of “Nar Ağacı” is designed around the words of Love and Destiny, Trabzon, wars and people, refugees and culture. Kundera tells novels are designed around few key words. (2009: 99) Offcourse the readers are freee to chose their own key words, it looks that the novel of “Nar Ağacı” is designed around the words of Love and Destiny, Trabzon, wars and people, refugees and culture. It can’t be said that history is prioritised in the novel, the book can not be classified as derivative of historical novels. Eventhough historical background is spreaded around the novel, history is not dominating the story. Heroes do not detail the narrators family background other than very limited family relatives such as grand father and mother and very few close relatives, so the book is not classified as geneologic. Researching the roots is one of the main streams of the book. In the beginning of the book, a yound Armenian couple is seen while they are searching their roots. It is actually used as a sign that searching for the roots is not just for certain identities. In the surface, the writer is seen such as she tries to solve impossible mysteries, she is actually chasing her own history. In the beginning the story beguns very personal, but when it is entered into Ottoman territory the story is melted into the story of whole society. Meanwhile Bekiroglu refers into cavity of constructing new identity after a long period of being refugee.With this perspective, the book extent from narrator to society by means of sociological, cultural and economical metaphores. The roots that links the writer to Trabzon and last period of Ottoman Empire is knitted in the novel with a great talent. With a small master touch, a love story, a history of a city, people and culture and a novel of academican is borught to light. In this, it plays a majör role that the writer focuses on people, and tried to concentrate only the characters. In the book, the war of 93 and Balkans, are the events that exposed of the weakness of Ottomans from administrative, economical stand points. Those are seen as pr
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.