Türkiye’de, Eskiçağ Tarih araştırmaları ve arkeolojik faaliyetler, ağırlıklı olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde ve genellikle de yabancı bilim insanlarının çalışmalarıyla başlamıştır. Ancak, yine bu dönemde başta Osman Hamdi Bey olmak üzere bir çok Osmanlı aydının antikite sahasındaki fedakârane çalışmaları da takdire şayan bir durum arz etmektedir. Bununla birlikte, Osmanlı’nın yıkılmasından hemen sonra Anadolu topraklarında kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti’n de , bu faaliyetler çeşitli bilim disiplinlerine (Arkeoloji, Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri gibi.) ayrılarak, büyük bir ilerleme kat ettiği de görülmektedir. Ayrıca, bilimsel faaliyet olarak dönemine damgasını vuran Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Teorilerinin inkişafında da bu çalışmaların önemi ve etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Cumhuriyetimizin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, büyük bir siyasi deha olduğu gibi aynı zamanda da düşünceleri ve reformlarıyla, başta Ortadoğu olmak üzere birçok Afrika ve Asya ülkelerini tesir altına aldığı da bilinmektedir. Binaenaleyh, eşine az rastlanır gerçek bir entelektüel ve fikir insanı olduğunu da ifade etmemiz sanırım yanlış olmayacaktır. Büyük bir entelektüel birikime sahip olan Atatürk’ün, hemen hemen her mevzuda olduğu gibi Türk Tarih Tezinin inkişafında da aklın ve pozitif bilimlerin esas alınması gerekliliğini tavizsizce savunduğu bilinmektedir. Bu yüzden de, sağlam temelleri olan Milli bir Tarih anlayışının/şuurunun Cumhuriyet Türkiye’sin de yeşerebilmesi için arkeoloji, antropoloji ve filoloji gibi birçok sosyal bilimlerin gelişimini de bizzat desteklediği görülmektedir. Bundan dolayıdır ki, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu ve Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi (Ankara Üniversitesi) gibi bir çok akademik yapıların tesisini de büyük bir özveriyle gerçekleştirmiştir. Bu çalışmaların yanı sıra, Türk biliminin gelişmesi için yurt dışına eğitim amaçlı bir çok öğrencinin gönderildiği ve bunların içeresinde de muhakkak itibarla tarihçi, arkeolog ve antropologların da yer aldığı bilinmektedir. Ayrıca, 1930’ların başlarından itibaren yurtdışından gelen ve Türkiye’de ki çeşitli kurumlarda bilimsel faaliyetlerde bulunan yabancı bilim insanlarının da Türk bilimine önemli katlılar sağladığı görülmektedir. Bu dönem de, tüm maddi imkânsızlıklara rağmen büyük bir özveriyle Türk bilim insanları tarafından gerçekleştirilen arkeolojik kazılar, yüzey araştırmaları ve antropolojik çalışmalar Anadolu arkeolojisinin gelişimi açısından da büyük bir önem arz etmektedir. Ayrıca yurt içinde ve yurt dışında düzenlenen Uluslararası Kongrelere Türk bilim insanlarının katılımı da sağlanarak, Milli Tarih Tezinin tüm Dünya’ya deklarasyonu da gerçekleştirilmiştir. Bu arada, Türk bilim insanlarının desteği ile dönemin siyasi kadroları tarafından yürürlüğe konulan Eski Eserleri Koruma Kanunları , dönemin geçmişe bakış açısını göstermesi bakımından da büyük bir önem arz etmektedir. Ayrıca, Eğitim ve sosyo-kültürel alanda ki reformların hızla hayata geçirilmesi Milli, Modern ve Hümanist bir toplumun bir an önce teşekkül ettirilme arzusunu göstermesi açısından da emsalsiz bir örnek teşkil etmektedir. Hülasa, 1920-1938 arası dönem bazı entelektüel bilim insanlarının da ifade ettiği üzere adeta Türkiye Rönesans’ının temellerinin atıldığı bir çağ olmuştur.
Prehistoric era studies and archaeological activities in Turkey mostly started with foreign scientists’ works during the end of the last period of Ottoman Empire. However, there are several Ottoman scholars such as Osman Hamdi Bey whose altruistic works on antiquity are praiseworthy. It is observed that just after Ottoman Empire collapsed, these works made great progress under several disciplines (Archaeology, Prehistoric cultures and languages etc. ) in the new Turkish republic founded in Anatolia. Besides, these studies had profound impact on the development of Turkish History Thesis and Sun Language Theory. As well as being a genius of politics, Gazi Mustafa Kemal Atatürk the founder of the republic is known to have influenced Middle Eastern, African and Asian countries. Also, we should state that he was a great intellectual with distinguished ideas. Having a great intellectual background, Atatürk is known to have argued that the reason and science should be taken as the basis in developing Turkish historical thesis as well as in all other issues. Thus, he supported the development of several related social sciences such as archaeology, anthropology and philology in order to enable the development of a national history conscious. He devotedly founded several institutions such as Turkish Historical Society, Turkish Language Association, the Faculty of Languages, History and Geography (of Ankara University). Along with these studies, it is also known that several researchers were sent abroad for scientific development and there were probably historians, archaeologists and anthropologists among them. Besides, foreign scientists who came to Turkey from the early beginnings of 1930’s and worked in several institutions contributed much to Turkish science circles. Due to all financial problems, in this era, archaeological digs, surface studies and anthropological works are of great importance in terms of the development of Anatolian archaeology. Moreover, national history thesis has been declared to the world by participating national and international events. Reformist and partly humanist movement, started with Tulip Era, were experienced in anatoli only after 19th century. However, it is observed that after the foundation of Turkish Republic, modernism and humanism has developed with a national structure. The developments in social sciences such as arts, architecture, science and religion, which were main themes of Renaissances and Reform Era, were reinterpreted in modern Turkey in order to set a modern society. As a result of these studies, a new sense of history came into being and then national history thesis was suggested. The studies on archaeology, anthropology, philology and ancient history have all contributed in setting this thesis. As known, the studies of archaeology and prehistoric studies in Anatolia have started during the last period of Ottoman Empire. Yet, these studies were conducted by foreign scientists. Nemrut dig in 1883 and Sayda (Sidon) dig in 1887 by Osman Hamdi Bey were great movements for the development of Ottoman archaeology. Yet, due to the financial and political movements of the period, these studies could not reach at a desired level. Also, those activities in the era of Turkish Republic seemed to be merely digging activities or surface studies as important scientists such as Johann Joachim Winckelmann, John Frere, Jean- François Champollion, Ernest Renan, Henry Creswicke Rawlinson and B. Hrozny did not appear in Ottoman Era. In spite of all these problems it is inevitable to mention that Müze-i Hümayun (The Museum of the Palace) and the regulations to preserve the historical artifacts developed by the efforts of Osman Hamdi Bey, one of the most important scientists of the era, were crucial in terms of the development of archaeology and prehistoric studies. Turkish Republic, which was founded in a national form by Gazi Mustafa Kemal Atatürk and his friends, became a milestone for Turkey’s
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.