Klasik yapısalcı kuramdaki gösteren gösterilen ilişkisinde, gösterilen/ kavram ve bu kavramın göstereni olan ses imgesi anlam bakımından sabitlenmiştir. Fakat Postyapısalcı kuramda ise gösterenler metin içinde yüzergezer bir durumdadır. Bu noktada gösterenin anlamı hiçbir zaman sabitlenemez. Bu nedenle yapısalcı anlayış sözlüğe yönelirken Derrida ve Lacan gibi Postyapsalcı kuramcılar diyalog halinde ortaya çıkan söyleme yönelir. Söylem çözümlemesi üzerinde durur. Bu tür çözümlemeler yapan Derrida’ya göre metnin dışında herhangi bir aşkın varlık metne dayatılamaz. Burada dilin ötesinde aşkın bir varlık tanımayan Derrida, aşkın gösteren ve aşkın gösterilen kavramlarını geliştirir. Aşkın gösteren kavramı, düşünce, dil ve deneyimin temel işlevi yerine kullanılan öz, hakikat veya gerçekliği imler. Bu tür gösterenlerin sorgulanamaz anlamı ise aşkın gösterilendir. Bu tür aşkın gösterilenler içerisinde Tanrı, İde, Tin, Töz, Fallus, vb. sayılabilir. Mehmet Zaman Saçlıoğlu’nun Büyük Göz öyküsünde Büyük Göz imgesi gösterenler arası yüzergezerlilikte bir aşkın gösterendir. Bu aşkın gösterenin, aşkın gösterilenleri yorumlama ile sabitlenir. Bu noktada Büyük Göz’ün aşkın gösterilenlerinden biri nesneye ait nesnel bakıştır; çünkü Büyük Göz hem binlerce gözden oluşmuştur hem de öykünün karakteri karşısında nesnedir. Büyük Göz’ün ikinci aşkın gösterileni nesnel tindir; çünkü öykünün karakterine ait öznel tinsellik alanını olumsuzlar. Büyük Göz’ün üçüncü aşkın gösterileni ise Süperego’dur; çünkü öykünün karakterini sürekli izler ve yasa karşısında tedirgin eder.
The relationship between the signifier and the signified in the classical structuralist theory, the signifier conceptand the sound image as the indicator of this concept is fixed in terms of meaning. But in the poststructural concept, the signifie disconsidered as a state of amphibian in the text. Thus, it has been proposed that the meaning of the signifier could haven ever been fixed. Therefore, while the structuralists move toward the dictionary, poststructuralists like Jacques Derrida and Jaques Lacan draw the attention to emerging dialogue. They emphasize on discourse analysis. According to Derrida exercising a lot on these, this kind of analysis can not be imposed on any assets of love over text outside of text. At this point Derrida does not recognize any transcendent beyond dialogue and he develops the signifier and the signified concepts of transcendantal. The concept of transcendental signified implies the core, truth or reality rather thant hought, language and primary function of experience. The un question able meaning of such signifiers reveal what the transcendental signified is. In the content of the transcendental signified are God, idea, tin, root, superego, phallus so on. The ‘Big Eye’ image signifier in ‘The Big Eye’ story by Mehmet Zaman Saçlıoğlu, is the indicator of the transcendental signified in the amphibian environment. The transcendental signified and the transcendental signifier can only be mapped by commenting. At this point, the Big Eye's transcendental signified is an objective point of view belonging to the object. Because the Big Eye is composed of thousands of eye sandal so the owner of the objective look of the object in front of the character of the story. The second transcendental signified of the Big Eye is an objective tin field because it forces the subjective tin field of character of the story to be negative. The third transcendental signified of the Big Eye is Superego because it constantly monitors the character and make shim disturbed before the law.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.