Benzerleriyle karşılaştırıldığında, Türkiye’nin dış politika çevresinin birçok devletinkine oranla çok daha geniş olması, Türk dış politikasını etkileyen unsurları hem genelden farklı, hem de fazla sayıda yapmaktadır. Bu özgünlük bağlamında, söz konusu unsurların en önemlilerinden biri olan “güvenlik endişesi” Türk dış politikasında, birçok devletin dış politikasındaki unsurlara göre daha farklı sonuçlar yaratmaktadır. Türk dış politikasını etkileyen bir unsur olarak “güvenlik endişesi” zaman içinde değişiklikler gösterse de, özellikle Türkiye’nin sahip olduğu coğrafi unsurlardan kaynaklanan ve/veya onunla bir biçimde ilişkili olan dış politika sorunları düşünüldüğünde hala önemlidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu günden bu yana bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumak, sürdürmek ve buna yönelik tehditleri bertaraf etmek anlamında varolan “güvenlik endişesi”nin temellerinde coğrafi ve tarihsel gerçekliklerin varlığı yatmaktadır. Türkiye’nin “güvenlik endişesi”nin birinci ayağında sahip olduğu coğrafya ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan devraldığı jeopolitik/jeostratejik miras yatmaktadır. Bu bağlamda, tıpkı Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu gibi, Türkiye’nin de “iki cepheli” ve dolayısıyla “iki statükolu” (Doğu statükosu-Batı statükosu) bir devlet olması, Türkiye’yi önemli güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya bırakmaktadır. Türkiye’nin Osmanlı’dan sınırlı ölçekte devraldığı bu “iki cepheli” yani “iki statükolu” bir devlet olma özelliği; mevcut sınırları koruma ve sürdürme anlamında Türkiye’nin güvenlik algılamaları üzerinde oldukça etkili olmaktadır. Türkiye’nin “güvenlik endişesi”nin diğer ayağında ise, “yakın çevre güvenlik halkası”nda geçmişte yaşadığı tarihsel deneyimlerin de etkisinin bulunmaktadır. 20. yüzyılın ilk çeyreğine gelindiğinde, büyük bir imparatorluktan yok olma noktasına düşülmesinin ve sonra da ana ülkenin ve ulusal bağımsızlığın korunması için yoksulluk ve yoksunluk içinde mücadele edişin derin etkilerini taşıyan bu tarihsel deneyimler Türkiye’nin ulusal felsefesi, halkının karakteri ve liderlerinin bilinçleri üzerinde güçlü etkiler bırakmıştır. “Sevr fobisi/sendromu” olarak da adlandırılan ve sürekli olarak dış güçler tarafından bölünme, parçalanma, kuşatılma, yok edilme korkusunu oluşturan bu “güvensizlik psikozu”, şüphesiz Türk dış politikasının tarihsel belleğinde de kendisine yer bulmuştur. Sonuç olarak bakıldığında, benzerleriyle karşılaştırıldığında Türkiye’nin dış politika çevresinin birçok devletinkine oranla çok daha geniş olması, Türk dış politikasını etkileyen unsurları hem genelden farklı, hem de fazla sayıda yapmaktadır. Bu özgünlük bağlamında, söz konusu unsurların en önemlilerinden biri olan “güvenlik endişesi” Türk dış politikasında, birçok devletin dış politikasındaki unsurlara göre daha farklı sonuçlar yaratmaktadır. Coğrafyanın süreklilik arz eden bir dış politika faktörü olduğu düşünülürse; Türkiye gibi, coğrafyasından kaynaklanan özgün bir jeopolitik/jeostratejik konuma ve risklere sahip bir devlet açısından, bu unsurun dış politikadaki etkileyicilik derecesinin ne denli önemli olduğu daha kolay kavranabilir. Bu çalışmada, Türkiye’nin kuruluşundan bu yana taşıdığı bir unsur olarak “güvenlik endişesi” siyasi, tarihi ve coğrafi boyutlarıyla incelenerek, bu unsurun Türk dış politikasını etkilemedeki ağırlığına dikkat çekilmeye çalışılmıştır.
Foreign policy as conducted in Turkey is significantly wider when compared to other nations. This situation makes various factors effecting Turkish foreign policy unique from others. Within this context of uniqueness, the most important facet is the “security concerns” of Turkey that lead to significantly different results in comparison to the foreign policies conducted by other nations. Even though the security concerns that affect Turkish foreign policy have undergone changes over time, the geographical factor and/or foreign policy issues associated with it, play a crucial role to a certain degree. Since the founding of the Republic of Turkey, protecting, maintaining and disposing threats to its independence and territorial integrity in terms of security concerns are rooted in geographical and historical realities. The first part of Turkey’s “security concerns” lies in its geography as well as in the geo-political and geo-strategic inheritance from the Ottoman Empire. In this context, just as with the Ottoman Empire, the characteristics of Turkey as a “two-sided front,” “two status quos” (namely, east status quo and west status quo), lead Turkey to be confronted with major security concerns. This “two-sidedness” which Turkey inherited from the Ottomans on a limited scale, can be considered as having a deep impact on the security perceptions of Turkey in terms of protecting and maintaining its existing borders. The other aspects of Turkey’s “security concerns” lie in the “close perimetre security ring” that the country has undergone. By the first quarter of the 20th century, Turkey went from a great empire to reaching the point of extinction. Its historical past when struggling to protect the motherland and national independence, through poverty and deprivation, has left a deep impression on its psyche. This impact has had a strong influence on the national philosophy, on the character of its people and on the consciousness of its leaders. Also referred to as the “Sevres phobia or syndrome,” which consists of continuous fear of being
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.