İnsanoğlunun zaman ve mekânla olan ilişkisi oldukça kadim uzantılara sahiptir. Bu uzantıların ilk verilerini milletleşme süreçlerinde aramak gerekir. Çünkü insanoğlu, yeryüzündeki varlığını, toplumsal bir mutabakat ile mümkün kılmıştır. Bu mutabakatın belli görüngüleri vardır ve bunlar daha çok kültürel formlarla karşımıza çıkar. Milletlerin toplumsal varlıklarını ortaya koymada karşımıza çıkan ilk verileri ve anlam yüklenmelerini destanlar temerküz eder. Bu bakımdan, destanlara milletlerin toplumsal hafızasının kodları olarak odaklanmak gerekir. İnsanoğlunun ilk atasından bu yana yeryüzünde ortaya koyduğu çabanın birtakım ana amaçlar ve temalar etrafında söz konusu olduğu bir gerçektir. Bu yüzden, barındırdığı arketipler bakımından destanların önemi büyüktür. Bu arketiplerin sadece geçmişi okumakla kalmayıp günümüze de ışık tutacak birtakım içermelere sahip olduğu bilinmektedir. Bu da, milletlerin ve toplumların kültürel görüngülerinin köklerine ulaşmak açısından bazı imkânlar oluşturmaktadır. Türk destanlarına bakıldığında, milletleşme yolunda önemli bir adım sayılacak Oğuz Kağan Destanı’nın bizleri karşıladığı görülür. Destanları anlamak ve anlamlandırmak için bazı farklı yöntemler söz konusu edilmektedir. Bu yöntemlerden birini, Tarihi-Coğrafi Fin Okulunun yöntemlerinden biri olan Axel Olrik’in “Epik Kanunlar Teorisi” oluşturmaktadır. Bu teori, mitolojik ürünlere evrensel bir standardizasyonla yaklaşmaya çalışmakta ve onları belli ilkeler çerçevesinde değerlendirmektedir. Bu makale, Türk tarihinin mitolojik uzantıları açısından sembolik olarak oldukça yüklü olan Oğuz Kağan Destanı’nı, Axel Olrik’in söz konusu epik yasaları ışığında okumayı amaçlamakta olup elde edilen bulguları, destan ve mahiyeti bağlamında tartışmaya çalışmaktadır.
Human beings’ relation with time and space has very ancient offsets. It would be reasonable to seek the first data of these offsets in nationalization processes as human beings realized their existence through social consensus. This social consensus has certain phenomena which mainly appear in cultural forms. The first data and assigning meanings during nations’ presenting their social existence are mainly found in epics. Therefore, it would be reasonable to focus on epics with a view that they are the codes of nations’ social memories. It is a known fact that, beginning from their first ancestors, human beings have always acted in accordance with some main purposes and themes. Therefore the importance of epics is paramount in terms of the archetypes they accommodate. It is known that these archetypes not only provide a means to read the past, but also shed light on our present. This provides a remarkable opportunity to reach the roots of the cultural phenomena of nations and societies. When we look at the Turkish epics, we are welcomed by Oghuz Khagan Saga, which can be counted as an important leap forward in terms of Turks’ nationalization process. There are different methods to understand and explain or assign meanings to epics. One of these methods is Axel Olrik’s “Epic Laws Theory”, one of the methods of Historical-Geographical Finnish School. This theory aims at approaching mythological works with a universal standardization and evaluating these mythological works within the frame of certain principles. The aim of the present article is to read Oghuz Khagan Saga, fraught with symbols in terms of Turkish history’s mythical offsets, in the light of Axel Olrik’s epic laws and to discuss the data obtained thereof in the context of the epic and its nature.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.