Özet: Benim Adım Kırmızı” Orhan Pamuk’un postmodernizmi ve postmodern anlatıyı kendi sanat bilincinden parodize ettiği en önemli romanıdır. Romanda çağ, postmodernin dört düşünürünün kurduğu bir “kurulmuş bilinçler” çağı olarak ele alınmakta ve “kurulmuş bilincin” ne üzerine kurulduğu postmodernizmin dört düşünürü ve postmodern anlatının kendi kavramları etrafında sorgulanmaktadır. Postmodernin kendi bilincini “mutlakı deneyimleme” iddiası”; deneyimlediği mutlakınsa “postmodernin kendi kurduğu mutlak” olduğu gerçeğini vurgulayan roman çağın kurgulanmış bilincinin gerekçesini kendi mutlak deneyimiyle ortaya koymaktadır. Postmodern bilincin kendi düşünürleri ve kavramlarıyla tartışıldığı “Benim Adım Kırmızı” yaşadığımız çağın büyük tartışmasını taraflarıyla birlikte yeni bir sanat bilinciyle kurmacanın tarihle “kurulmuş bilincin” mutlakla ilişkisi etrafında ele almaktadır. Romanın kendisi mutlakın deneyimi olarak sanatı mutlakın deneyimi sürecinde bir tanıklık bilinci, özneyi de mutlakın ve kendisinin bilincindeki “saf” deneyim konumunda tanımlamaktadır. Benim Adım Kırmızı’da mutlakın deneyimi “oku” merkezli vahyin deneyimi teklifi üzerine kurulmuştur. Romanda postmodernin mutlak deneyimi mistik öğretinin deneyimiyle birleştirilmiş, Doğu ve Batı’nın tarihsel deneyimleri söz merkezli deneyim olarak ele alınmıştır. Postmodernin mutlakın deneyimi iddiasıyla Doğu ve Batı’daki tarihsel deneyimlerin karşılaştırıldığı romanda sanat, mutlakın deneyiminde deneyim sürecinin kendisini bilince açmasının yöntemi olarak tanımlanmaktadır. Romanda Postmodernin Doğu ve Batı'nın tarihsel tanrı ve insan ikilemini çözme biçimlerinin karışımı olduğu vurgulanmaktadır. Tarihin temel meselesi olarak ele alınan tanrı insan ikileminin çözümlenmesinin odağına biri karışım biri saflık olmak üzere iki temel kavram yerleştirilmektedir. Saflık söz merkezli evrenin insanı tanrılaştırıldığı konumu karşılarken, karışım tanrının insanlaştırılması durumunu ifade etmektedir. Saflık ve karışımın ikisi de söz merkezli evrenin tanrı deneyimi olmakta, romanın kendi deneyimi ise saflık ve karışımın dışında insan ve tanrının vahyin deneyiminde birleştikleri "oku" merkezli deneyim olmaktadır.
Abstract: “My Name is Red” is the most important novel of Orhan Pamuk in which he has used the humorous of his own art consciousness in postmodernism and postmodern narration. In the novel, the age is considered as an age of “constructed consciousness” founded by four postmodern thinkers and the question of “on what the constructed consciousness is founded” is examined within the entourage of the four thinkers of postmodernism and the own notions of postmodern narration. The novel emphasizes that the postmodern challenges on “experiencing the absolute” but that the truth is that the experienced absolute is “the absolute founded by the postmodern itself”. The novel introduces the reason of the constructed consciousness of the age with its own absolute experience. “My Name is Red”, in which the postmodern consciousness is discussed through its own thinkers and notions, considers fiction, which is the big discussion of the age we are living in, with a new art consciousness together with its parts in the surrounding s of the relationship between “constructed consciousness” fiction and absolute. The novel describes art, which is an experience of the absolute, in the status of witness consciousness during the process of experiencing the absolute. The novel also describes the subject in the status of “pure” experience in the consciousness of absolute and himself. It is emphasized in the novel that Postmodern is the mixture of East and West’s type of solving the dilemma of historical god and human. Two principle notions that are mixture and purity are placed at the focus of the solution of the dilemma of god human that is considered as the mail question of history. Whilst purity corresponds to the status in which the word-based universe
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.