Bu çalışmanın amacı gün geçtikçe çeşitlenen ürünleri ile gündelik hayatı kuşatan kitle iletişim araçlarının yol açtığı toplumsal algı ve taleplerin başlıca ikisine (güvensizlik duygusu ve adalet talebi) değinmek ve söz konusu algı ve talebin devlet ve iktidara etkisini açıklamaktır. Medya ürünlerinin içerikleri incelendiğinde şiddet, korku ve suç gibi unsurların azımsanmayacak kadar yoğun oranda yer aldığını, izlendiğini ve izleme oranları arttıkça bu tür içeriklerin daha fazla tüketiciye hitap edecek şekilde hazırlanarak sunulduğu görülmektedir. Şiddet, korku ve suç içerikli programlar, toplumda güvensizlik duygusunun oluşmasına ve risk algısının yükselmesine katkıda bulunmaktadır. Güvensizlik duygusu ve risk algısı ise doğal olarak adalet, hukuk ve kolluk kuvvetleri mekanizmalarının daha fazla çalışması beklentisine yol açmaktadır. Zira insanın temel ihtiyaçlarından biri de güven içinde yaşamaktır. Güvenliğe yönelik risklerin giderilmesi, olası suçların vukuundan önce engellenmesi ve suçluların cezalandırılması için, kamu otoritesinin bir taraftan hukuku işletmesi, diğer taraftan suçla mücadele araç ve yöntemlerini daha etkin hale getirmesi, medyanın yol açtığı toplumsal güvensizlik duygusu ve risk algısının önemli sonuçlarındandır, denilebilir. Ortalama bir izleyici için medyanın bu etkisi görünür ve fark edilebilir olmayabilir; zira seyirci haber almak, eğlenceli zaman geçirmek ve bilgilenmek gibi amaçlarla medya ürünlerini tüketmektedir. Ancak medya sağladığı içerik, kurguladığı programlar, sunduğu hikayeler ve ilettiği mesajlar ile görünenden daha derin ve karmaşık etkilere sahiptir. Bu çalışma kitle iletişim araçlarının nasıl bir toplumsal güvensizlik, risk algısı ve adalet talebi arayışına yol açtığını, söz konusu algı ve talebin ise kamu otoritesi ve devlete ne ölçüde denetim, kontrol ve cezalandırma alanı açabileceğini tartışmayı hedeflemektedir.

The aim of this study is to touch upon the two main social perceptions and demands (sense of insecurity and demands of justice) caused by mass media that surrounds daily life with its diversified products and to explain the impact of this perception and demand on state and governance. When the contents of media products are examined, it is seen that elements such as violence, fear and crime take place in a considerable amount and are watched by a large audience and as the monitoring rates increase, such content is prepared and presented to appeal to more consumers. Violence, fear and crime programs contribute to the development of a sense of insecurity in society and an increase in risk perception. The sense of insecurity and risk perception naturally leads to heightened expectations for better functioning justice, law and law enforcement mechanisms as living in safety is one of the basic needs of people. It can be said that the most important consequence of the sense of social insecurity and risk perception created by media is the expectation from public authority to operate the judicial system on the one hand, and to make the means and methods to combat crime more effective on the other in order to eliminate the risks to security, prevent possible crimes before they occur and punish criminals. For an average audience, this effect of media may not be visible and noticeable; because the audience consumes media products for news, entertainment, and information. However, the media has deeper and more complex effects than what is seen with the content it provides, the programs it constructs, the stories it presents and the messages it conveys. This study aims to discuss how mass media leads to social insecurity, risk perception and demands of justice, and to what extent this perception and demand can open up an area of surveillance, control and punishment to the public authority and the state.