Erken dönemlerden itibaren Osmanlı İmparatorluğu, Avrupalı gezgin ve sanatçıların ilgi odağı halindedir. Bu ilgi 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılda seyahat koşullarında görülen düzelme, Helenizm tutkusu ve arkeolojik araştırmaların hız kazanması gibi nedenlerle daha da artmıştır. Erken dönemlerde daha çok İstanbul üzerine yoğunlaşan geziler 18. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş Ege, Akdeniz ve Güneydoğu gibi bölgelere doğru da yayılmaya başlamış, 19. yüzyılda ise iyice artmıştır. Gezginlerin İstanbul’dan sonra özellikle üzerinde durdukları yer Ege Bölgesi’dir. Bölge kentleri ve mimarisi gezginler tarafından seyahatnamelerde uzun uzadıya anlatılmaktadır. Bu yazılı anlatımlara, gravürlerde görsel olarak eşlik etmektedir. Gezginler seyahatnamelerinde kentleri anlatırken üzerinde belki de en fazla durdukları yapı grupları savunma yapıları olan kalelerdir. İzmir başta olmak üzere hemen tüm Ege kentlerinde şehre hâkim konumdaki kalelerin görkeminden bahsedilmektedir. Anlatımlar kadar gravürlerde yankı bulmayan bu yapılar çoğunlukla genel kent görünümlerinde ve ayrıntıya girilmeden ele alınmışlardır. Bodrum Kalesi gibi bazı örneklerde ise bu durum değişmiş ve daha ayrıntıcı bir tasvire gidilmiştir. Kaybolan kültürel değerlerimizi göstermesi açısından gravürler belge niteliği taşımaktadır. İzmir’in Kadifekalesi, Sancakkalesi ve bir zamanlar limanın temel taşlarından biri olan ancak günümüze ulaşamayan Liman Kalesi, ilgi gören yapılar arasındadır. İzmir’in simgesi durumunda olan bu yapının varlığını gravürlerde görmekteyiz. Bu bakımdan birer belge niteliğindedirler. Yine aynı şekilde bir zamanlar Muğla-Bodrum Kalesi ayrıntılı tasvirleri ile dikkat çeken diğer bir örnektir. Yapıyı işleyen gravürler, kale içindeki yurt dışına izinsiz olarak çıkarılan armaları yansıtması ve dolayısıyla da onların bu topraklara ait olduğunu göstermesi açısından birer kanıt değeri de taşımaktadırlar.
The Ottoman Empire was at the center of interest for European explorers and artists since the early periods. This interest grew even further due to reasons including improvement of traveling conditions at the end of the 18th century and in the 19th century, Hellenism passion and increased archeologic research. Travels focused on Istanbul substantially during the early periods and they started to spread towards the Aegean, Mediterranean, and Southeast regions gradually by the 18th century and increased even further during the 19th century. Explorers focused on the Aegean Region especially following Istanbul. The region’s cities and architecture were described in length in their itineraries. Engravings accompanied visually these written narrations. Explorers described the cities in their itineraries and focused most on the castle structure groups which are the defense structuFot. The magnificence of castles, which are located at a position dominating the city in primarily Izmir and almost in all Aegean cities, was mentioned. These structures did not find reflections in engravings as much as in descriptions and they were handled in the general city appearances generally and without giving details. In some examples such as Bodrum Castle, this situation changed and more detailed description was given. Engravings have document characteristics in terms of showing our lost cultural values. Izmir’s Kadife Castle, Sancak Castle and Liman Castle, which was used to be one of the fundamental stones of the port yet did not reach today, are among the structures drawing interest. We see the existence of this structure, which is the symbol of Izmir, in the engravings. Each of these is a document in this aspect. Similarly, Muğla-Bodrum Castle is another example drawing interest once upon a time with its detailed descriptions. The engravings describing the structure are proofs because they reflect their logos that were smuggled out of the country without permit and hence illustrate that they belong to these lands.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.