Teknolojik gelişmeler birçok alanda olduğu gibi ceza ispat hukukuna da katkıda bulunmaktadır. Bu katkısıyla suçluyu güvenilir bir yolla tespite imkân sağlayarak adalete hizmet etmektedir. Teknolojinin sunduğu pozitif katkının klasik ceza ispat hukuku üzerinde etkisinin olup olmadığı ise araştırılmaya değer bir konudur. İslam hukukunda karine, modern hukukta ise belirti kavramıyla ifade edilen delilin ceza davalarında ispata esas alınıp alınamayacağının günümüzde tartışılması anlamsızdır. Burada tartışılması gereken modern gelişmelerin ispat hukuku içerisindeki katkısı ve sınırıdır. Teknoloji ile karinenin/belirtinin şâhitlik ve yeminden hatta ikrardan bile daha güvenilir bir delil boyutu kazandığı görülmektedir. İslâm muhakeme hukukunun karine kelimesine yüklediği anlam ile modern muhakeme hukukunun belirti kavramına yüklediği anlam arasında büyük bir fark vardır. Bu fark, teknolojik gelişmelerin sonucudur. İslâm ceza muhakemesi hukuku bağlamında mezheplerin karinelere yaklaşımı farklılık arz etmektedir. Hanefîler, Şâfiîler ve Hanbelîler’in de bir kısmına göre, kısas ve hadlerde karinelerin hükme mesnet edilememesi esas alınmaktadır. Konuya İslâm ceza siyaseti ve makâsıdı açısından bakıldığında ise net ve ağır bir ceza şekli olan hadlerin ispatı son derece güçleştirilmektedir. Hadler en ufak bir şüpheyle düşürülmekte, adeta uygulanmamak için sebepler aranmaktadır. İslâm ceza hukukunda hadlerde asıl olan setretmektir prensibi benimsenmektedir. Bu da göstermektedir ki had cezaları suçluyu cezalandırmaktan çok suçları engellemeye yöneliktir. Bu makalede kısas ve hadlerde naslar tarafından tayin edilen suçların, naslar tarafından tayin edilen cezalarla cezalandırılması için naslar tarafından tayin edilen beyyinelerin aranması gerektiği kanaatine ulaşılmıştır. Ancak modern imkânların sanığın lehine kullanılması ve suçsuz ise bu suçsuzluğunun ispatlanması yönünde büyük katkıları olacaktır. Diğer taraftan nasların suç saydığı konular, eğer nassın tayin etmediği ispat imkânları ile ispat edilmişse, bu durumda yapılması gereken bu suçların ta‘zîr grubu kapsamında cezalandırılması, bu yolla suçun cezasız kalmaması, haksızlıkların ve zulmün giderilmesidir. Kısaslarda ise aynı durum söz konusu olduğunda kısasa bedel diğer cezalar ile hüküm verilmelidir.
Technological developments have significantly influenced criminal evidence law, offering reliable methods for identifying offenders and enhancing the administration of justice. These advancements have raised questions about their impact on classical doctrines, particularly regarding the evidentiary role of presumption in both Islamic and modern legal systems. In Islamic law, the concept of qarīnah (presumption) traditionally holds limited evidentiary value, especially in cases involving ḥadd (fixed) and qiṣāṣ (retaliatory) punishments. The dominant view among the Ḥanafī, Shāfiʿī, and many Ḥanbalī scholars is that such cases must be proven through explicit, scripturally defined evidence. This strict standard stems from Islamic criminal policy and the objectives of Sharia (maqāṣid al-sharīʿa), which emphasize caution in applying severe penalties. The maxim “ḥudūd are to be suspended in case of doubt” reflects a preference for deterrence over punitive enforcement. In contrast, modern legal systems allow for broader use of indicators or circumstantial evidence. Technology has further enhanced their reliability, sometimes even surpassing traditional forms like witness testimony or confession. This paper argues that while divine legal boundaries must be respected in ḥadd and qiṣāṣ cases, modern evidentiary tools can play a crucial role in favor of the accused. If crimes defined by sacred texts are established through contemporary means not specified in scripture, punishment under taʿzīr (discretionary penalties) should be applied to prevent impunity. In qiṣāṣ cases lacking definitive evidence, alternatives such as diyah (blood money) or imprisonment are appropriate.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.