Kadınların ve doğanın ataerkil sömürüsü, zihni bedenden, aklı duygudan ve maddeyi ruhtan ayıran Kartezyen düalizmin ortaya çıkışına kadar dayanmaktadır. Zihnin bu ikili kavramsallaştırması, nihayetinde kadınların ve doğanın, baskıcı ataerkilliğin hegemonyasına kolayca maruz kalan pasif ve uysal varlıklar olarak kabul edilmesine yol açmıştır. Jean Rhys, her zaman hükmetmenin ve sömürmenin yollarını arayan sömürgecilerin yerel halkı ve mükemmel bir şekilde uyum sağladıkları yaşam alanlarını nasıl aşağıladıklarını anlatırken, huzursuzluğunu dile getirmektedir. Sömürgecilerin tahakkümcüler olarak ayrıcalıklı yaşamlarını anlatırken, aynı zamanda yabancı bir ülkeye aitlik duygusu olmayan, görünüşte ayrıcalıklı beyaz kadınların sessiz acılarını da ustaca tasvir etmektedir. Charlotte Brontë’nin, içerisinde Bertha adında, tavan arasına hapsedilmiş konuşamayan, deli bir kadının yer aldığı romanı Jane Eyre’ın öncesi niteliğinde kabul edilen bu roman baskıcı ataerkilliğin yönetimi altında, psikolojik tacize ve ihmale maruz kalan güzel ve zengin bir kadın olan Bertha’ya (Antoinette) ses vermektedir. İki anlatı sesinin romana dahil edilmesini inceleyen bu çalışma, tahakküm kurmaya çalışan ataerkil gücün ve kibrin vücut bulmuş hali olan Rochester ile bastırılmış ve susturulmuş Kreol kadını Antoinette aracılığıyla iki farklı bakış açısını karşılaştırmaktadır. Bu çalışma, Rochester’ın Coulibri’nin yabancı doğal dünyası ile ilişkilendirdiği Antoinette örneğinde görüldüğü gibi kadınların, doğanın ve diğer ırkların haklarını inkar ederek onları baskı altına alma ve onlara hükmetme yönündeki bu ataerkil arzunun yıkıma yol açacağı sonucuna varmaktadır. Bu kitapla ilgili analizim, Jean Rhys’in yazdığı Geniş, Geniş Bir Deniz’in, erkeklerin kadınlara, doğaya ve farklı etnik kökenlere sahip insanlara karşı olan muamelesinin ne kadar benzer olduğunu beyaz bir erkek aracılığıyla göstererek, postkolonyal ekofeminist yönler ortaya koyması ışığında değerlendirilebilir.
The patriarchal exploitation of women and nature can be traced back to the appearance of Cartesian dualism separating mind from body, reason from emotion, and matter from spirit. This dualistic conceptualization of the mind has ultimately led to the acknowledgement of women and nature as passive and docile beings easily exposed to being hegemonized by oppressive patriarchy. Jean Rhys channels her uneasiness as she depicts how colonizers who always search for ways to dominate, and exploit degrade local people and their habitat they are perfectly adapted to. While describing the privileged lives of colonizers as dominators, she also skilfully depicts the silent suffering of seemingly privileged white women without a sense of belonging in a foreign land. Considered to be a prequel to English novelist Charlotte Brontë’s novel Jane Eyre, where Bertha is a muted mad woman captivated in the attic, this novel provides a voice to Bertha (Antoinette), a beautiful and rich woman exposed to psychological abuse and neglect under the rule of oppressive patriarchy. Analysing the incorporation of two narrative voices into the novel, this study compares two different perspectives through Rochester, the embodiment of patriarchal power and arrogance that strives to dominate, and Antoinette, the suppressed and muted Creole woman. This study concludes that this patriarchal desire to oppress and dominate women, nature, and other races by denying their rights will bring about destruction as is the case with Antoinette, whom Rochester associates with the alien natural world of Coulibri. My analysis of this book can be evaluated in the light of the fact that Wide Sargasso Sea by Jean Rhys demonstrates postcolonial ecofeminist aspects by showing how similar men’s treatment of women, men’s treatment of nature, and men’s treatment of people with different ethnicities are through a white male in the novel.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.