Toplumsal hayatın nizami bir çerçevede işleyişi, belli kurallar ve normlar dâhilinde gerçekleşir. Toplumsal tecrübelerle, gelenek ve göreneklerle ortaya çıkan normların yanı sıra devletler de hem toplum hayatını düzenlemek hem de kurumsal işleyişlerini sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmek için birtakım kurallar oluştururlar. Reşat Nuri Güntekin’in, 1943 yılında Yedigün dergisinde tefrika edilen ve ilk baskısı 1944 yılında yapılan “Değirmen” romanında, Osmanlı Devleti’nin hayat hikâyesinin sona ermek üzere olduğu devrede, Anadolu’da Sarıpınar adlı küçük bir kasabada hakikatte hiç yaşanmamış bir depremin, merkez-taşra arasındaki kopukluğu, aşağıdan yukarıya tüm devlet bürokrasisindeki çürümüşlüğü, çarpıklığı ve yozlaşmayı nasıl günyüzüne çıkardığı, ironik bir üslupla anlatılmaktadır. “Değirmen”, Birinci Dünya Savaşı’nın yaklaştığı, tüm dünyada parçalanmaların ve yeni oluşumların başgösterdiği bir çağın romanı. O zamana kadar kocaman bir gövde olan Osmanlı İmparatorluğu da hayat hikâyesini artık tamamlamak üzeredir. İmparatorluk merkezi XIX. yüzyılda böylesi bir varlık sorunuyla karşı karşıyayken, Anadolu ise kendisine dair bir takım ezberlenmiş düşüncelerin ötesine geçememiş merkezin ihmalkâr davranışları yüzünden köhneliği, yoksulluğu ve enkaz haline gelmiş çehresiyle uzun süredir makûs talihiyle mücadele etmektedir. Bu makûs talihin “Değirmen” romanındaki en somut görünüşü olan Sarıpınar kasabasının enkaz yığınına dönmesi için zelzele ya da başka bir afete lüzum yoktur. Zira Sarıpınar, bakımsız ve viran evleriyle, eğri büğrü, çamur içinde sokaklarıyla, viran olmuş Meşrutiyet mektebiyle, büyük bir depremi yaşamadan da enkaz yığınına dönmüş gibidir. İmparatorluk, geçirdiği art arda sarsıntılarla XIX. yüzyılda enkaz haline geldiğinde, Sarıpınar, bu sarsıntıları derinden hissetmekle kalmamış, yıllardır sadece uzaktan sevilmenin getirdiği ilgisizlikle enkaz üzerinde yaşamayı hayat biçimi haline getirmiş ve normalleştirmiştir. “İstanbul’da bolluk Ankara’da kıtlık” yaşandığı yıllarda, merkeziyetçi devletin, yaygın güç ve görevlerini hem kendisi hem de temsilcileri aracılığıyla yerine getirme noktasında yaşadığı aksaklık, “Değirmen” romanında bu aksamanın, devleti kenarına sürüklediği uçuruma hep birlikte düşmek üzere olduğumuzun sağlamasıdır.
The functioning of social life in an orderly framework takes place within certain rules and norms. In addition to the norms that emerge with social experiences, traditions and customs, states also create some rules to regulate social life and to continue their institutional functioning in a healthy way. In Reşat Nuri Güntekin's novel "Değirmen", which was serialized in Yedigün magazine in 1943 and first published in 1944, at the time when the life story of the Ottoman Empire was about to come to an end, an earthquake that had never happened in Anatolia in a small town called Sarıpınar, the center -How he reveals the disconnection between the country, the decay, distortion and corruption in the whole state bureaucracy from the bottom up, is explained in an ironic style. "Değirmen" is the novel of an era when the First World War was approaching, and where fragmentation and new formations started all over the world. The Ottoman Empire, which was a huge body until then, is about to complete its life story. Imperial center XIX. While faced with such an existence problem in the 21st century, Anatolia has been struggling with the ill luck for a long time with its rundown, poverty and ruined face due to the negligent behavior of the center, which could not go beyond some memorized thoughts about itself. The town of Sarıpınar, which is the most concrete appearance of this maximal fortune in the novel “Değirmen”, does not need earthquakes or any other disaster to turn it into a pile of debris. Sarpınar, with its neglected and ruined houses, crooked and muddy streets, and the ruined Constitutional Monarchy school, seems to have turned into a pile of debris without experiencing a major earthquake. The Empire, with the successive shocks it went through, XIX. When it came to ruin in the century, Sarıpınar not only felt these tremors deeply, but with the indifference brought about by being loved from afar, he made living on the wreckage and normalized it for years. During the years of "abundance in Istanbul, famine in Ankara", the failure of the centralist state to fulfill its widespread power and duties both through itself and its representatives is that this hitch in the novel "Değirmen" ensures that we are all about to fall into the abyss that drags the state to its edge.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.