Türkiye'de demokratik ilke ve uygulamalar 14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra henüz filizlenmeye başlamışken, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) 27 Mayıs 1960 tarihinde seçilmiş meşru hükümeti devirmek amacıyla yaptığı darbeyle ağır bir yara almıştır. Yeni kurulan devletin darbeler tarihine de milat oluşturan 27 Mayıs darbesi sonrasında, neredeyse her on yılda bir doğrudan-dolaylı, modern-post-modern ve başarılı-başarısız darbe ve darbe girişimleriyle Türkiye demokrasisi fetret dönemleri yaşamıştır. 28 Şubat post-modern darbesi de bu fetret dönemlerinden birisidir. Ancak post-modern darbesini diğer darbelerden ayıran temel farklılık Türk Silahlı Kuvvetleri’nin doğrudan müdahalesi yerine “silahsız kuvvetler” olarak nitelendirdiği sivil unsurları kullanmasıdır. Özellikle 1990'lı yıllar boyunca siyasal ve yönetsel istikrarı sağlayacak hükümetlerin kurulamaması; ordu, medya, sermaye, bürokrasi, bölgesel ve küresel güçlerin sivil siyaset üzerindeki etkisini artırmasına sebep olmuştur. Tam da böylesi bir dönemde önce 1994 yerel seçimlerinde akabinde ise 1995 genel seçimlerinde büyük bir atılım gerçekleştiren Refah Partisi, Doğru Yol Partisi ile birlikte Refah-Yol hükümetini kurmayı başarmıştır. Necmettin Erbakan’ın başbakanlığında kurulan Refah-Yol hükümetinin güvenoyu almasıyla birlikte müesses nizama ters düşen iç ve dış politik söylem ve eylemleri, askeri ve sivil vesayet unsurları kadar küresel ve bölgesel etkiye sahip bazı ülkelerin tepkisini çekmiştir. Laik, Kemalist ve batılı değerler üzerinden “koruyucu ve kollayıcı” misyon üstlenen askeri ve sivil vesayet odakları, başbakan Erbakan’ın hassas ve teskin edici sözlerine rağmen hükümeti yıpratmak için yoğun bir psikolojik savaş başlatmıştır. Bu süreçte çeşitli sivil toplum kuruluşları, sendikalar, sermaye grupları, yargı mensupları, üniversiteler ve siyasi partiler TSK’nın öncülüğünde bira araya gelerek, Refah-Yol hükümetinin düşürülmesine kadar giden süreçte aktif rol almışlardır. Meşru hükümetin devrilmesiyle sonuçlanan ve üzerinden 26 yıl geçmesine rağmen yarattığı toplumsal travmaların tam olarak atlatılamadığı 28 Şubat post-modern darbesini ele alan bu çalışma, özelinde uzun yıllar şehir efsanesi olarak konuşulan darbenin ulusal ve uluslararası aktörlerinin sürece yönelik rollerini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
While democratic principles and practices in Turkey had only begun to sprout after the May 14, 1950 elections, they were severely impacted by the Turkish Armed Forces (TAF) coup on May 27, 1960, aimed at overthrowing the elected legitimate government. Following the coup, which also marked a turning point in the history of coups in the newly established state, Turkey's democracy experienced periods of hiatus with nearly every decade witnessing direct or indirect, modern or post-modern, successful or unsuccessful coups and coup attempts. The post-modern coup of February 28 is one of these periods of hiatus. However, what distinguishes the post-modern coup from other coups is that, instead of direct intervention by the Turkish Armed Forces, it involved the use of what it referred to as "non-military forces," referring to civilian elements. Especially during the 1990s, the inability to establish governments that would ensure political and administrative stability led to an increase in the influence of the military, media, capital, bureaucracy, regional and global powers over civilian politics. It was in such a period that the Welfare Party, which made a significant leap in the 1994 local elections and subsequently in the 1995 general elections, managed to form a Welfare-Path government in coalition with the True Path Party. With the vote of confidence received by the Welfare-Path government led by Necmettin Erbakan, the internal and external political discourse and actions that contradicted the established order attracted the reaction of certain countries with global and regional influence, as well as military and civilian tutelary forces. Military and civilian tutelary institutions, acting under the mission of "protecting and preserving" secular, Kemalist, and Western values, launched an intense psychological warfare to undermine the government, despite Prime Minister Erbakan's cautious and conciliatory words. Throughout this process, various civil society organizations, unions, business groups, judiciary members, universities, and political parties came together under the leadership of the TAF and played an active role in the process that led to the downfall of the Welfare-Path government. This study, focusing on the post-modern coup of February 28, which led to the overthrow of the legitimate government and whose societal traumas have not been fully overcome even after 26 years, aims to reveal the roles of national and international actors in the process, shedding light on the coup that had been talked about for years as an urban legend.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.