Hükümetlerin mülkiyet üzerindeki adaletsiz uygulamaları, bireylerin sivil hükümet kurma gerekçeleri ve siyasal otoritenin meşruiyeti, John Locke’un mülkiyet anlayışıyla doğrudan ilişkilidir. Second Treatise of Government adlı eserinde Locke’un ne demek istediğine dair süregelen tartışmalar, eserin merkezinde yer alan mülkiyet kavramı etrafında şekillenmektedir. Locke’un siyasi düşüncesini sosyalist ya da liberal olarak yorumlayan farklı bakış açıları da, temelde mülkiyetin niteliği, sınırları ve paranın mülkiyet üzerindeki etkisine yönelik değerlendirmelere dayanmaktadır. Bu çalışma, konuyu hem teorik hem tarihsel bağlamı içinde ele alarak, literatürdeki tek taraflı ve etiketleyici yorumları eleştirel biçimde tartışmayı amaçlamaktadır. Özellikle Locke’un "emek", "tahsis", "israf", "yeterlilik" ve "para" gibi kavramlar üzerinden geliştirdiği mülkiyet anlayışı, farklı dönemlerde farklı şekillerde yorumlanmış ve bu da onun düşüncesine dair ideolojik ayrımları keskinleştirmiştir. Çalışmanın temel savı, Locke’un mülkiyet üzerinde ahlaki sınırlamalar öngörmesine rağmen, onun görüşlerinin sosyalist bir anlayıştan çok, bireysel hakları ve ekonomik özgürlüğü önceleyen bir liberal çerçeveye daha yakın olduğudur. Bu bağlamda, Locke’un düşünceleri, sınırsız mülkiyet hakkını savunmasa da, toplumsal eşitliği önceleyen kolektifci bir sistemden ziyade, sınırlı müdahaleyi kabul eden bir refah devleti kapitalizmi anlayışına işaret etmektedir.

The unjust practices of governments regarding property, the reasons individuals establish civil governments, and the legitimacy of political authority are directly related to John Locke's conception of property. In his seminal work, Second Treatise of Government, ongoing debates about Locke’s true intentions are shaped around the central concept of property. Diverging interpretations that portray Locke as either a socialist or a liberal fundamentally stem from differing evaluations of the nature of property, its limits, and the transformative impact of money on property relations.

This study aims to critically engage with these interpretations by situating the issue within both a theoretical and historical context, thereby challenging one-sided and reductionist readings in the literature. Specifically, Locke’s conceptualization of property—developed through notions such as “labor,” “appropriation,” “spoilage,” “sufficiency,” and “money”—has been subject to varying interpretations across different periods, which has led to deep ideological divisions in understanding his political thought.

The central argument of the study is that, although Locke proposes moral limitations on property, his views are more closely aligned with a liberal framework that emphasizes individual rights and economic freedom rather than with a socialist perspective. Accordingly, while Locke does not advocate for unlimited property rights, his ideas point more toward a model of welfare state capitalism that permits limited state intervention, rather than toward a collectivist system grounded in the pursuit of social equality.