İlahi sıfatlar meselesi genel olarak kelamcılar arasında tartışılan bir problem olmuştur. Gerek iç ve gerekse dış etkenler neticesinde tartışmaya açılan bu konuda kelamcılar arasında farklı bakış açıları ortaya çıkmıştır. Mu‘tezile kelamcıları teaddüd-ü kudema anlayışının oluşmasına sebebiyet vermemek gerekçesiyle ilahi sıfatları nominal olarak telakki ederken Ehl-i sünnet kelamcıları bu konuda realist bir bakış açısını tercih etmişlerdir. Yani Mu‘tezile kelamcıları ilahi sıfatların sadece zihinde var kabul edildiklerini aslında gerçek bir varlıklarının olmadığını ileri sürerken Ehl-i sünnet kelamcıları ilahi sıfatların ontolojik bir varlıklarının olduğunu kabul etmiştir. Mu‘tezile ve Ehl-i sünnet kelamcılarının konu hakkındaki endişelerinden dolayı böyle bir sonuca gittikleri rahatlıkla söylenebilir. Çünkü Mu‘tezile kelamcıları sıfatların ontolojik varlığının kabul edilmesi halinde Allah’tan başka kadim varlıkların var olmasının kabul edilmesi gerektiği sonucuna götürebileceğini savunmuştur. Ehl-i sünnet kelamcıları ise ilahi sıfatların ontolojik varlığının kabul edilmemesi halinde Allah’ın sıfatlarından soyutlanmasına yol açacağını ve bunun da Allah için acziyet anlamına geleceğini ileri sürmüştür. Ayrıca Mu‘tezile’nin bu bakış açısına sahip olmasında tevhide dayalı bir endişe daha etkili olurken Ehl-i sünnet için ise Kadir-i mutlak bir ilah anlayışının daha etkili olduğu söylenebilir. Kelam tarihinde önemli bir ontolojik problem olarak yer alan ilahi sıfatlar meselesinde ara çözüm arayışı olarak değerlendirilebilecek Ebû Hâşim el-Cübbâî’nin ahvâl teorisi bu konuda önemli bir adım olarak kabul edilebilir. Ebû Hâşim Mu‘tezile’nin sıfat anlayışını hazmedememiş ve bunun için de ahvâl teorisini geliştirmiştir. Aynı zamanda Cüveynî de bu teoriyi Eş’arî paradigmaya uygun hale getirerek benimsemiştir. Bu çalışmada Cüveynî’nin, Ebû Hâşim geliştirdiği ahvâl teorisinin kabul gerekçeleri ve bu teoriye yönelttiği eleştiriler ayrıca tartışmaya temel oluşturan argümanların neler olduğu ve problemin çözümüne yaptığı katkının tespit edilmesi amaçlanmıştır.
The issue of divine attributes has been a problem discussed among theologians in general. Different perspectives have emerged among theologians on this subject, which has been brought up for discussion as a result of both internal and external factors. While Mu'tazila theologians regarded divine attributes as nominal on the grounds of not causing the formation of the understanding of taaddud-u-kudama, Ahl as-sunnat theologians preferred a realist perspective on this issue. In other words, while Mu'tazila theologians claimed that divine attributes are considered to exist only in the mind, they do not actually have a real existence, whereas Ahl as-sunnat theologians accepted that divine attributes have an ontological existence. It can easily be said that Mu'tazila and Ahl as-sunnat theologians came to such a conclusion because of their concerns about the issue. Because Mu'tazila theologians argued that if the ontological existence of attributes is accepted, it can lead to the conclusion that the existence of ancient beings other than Allah should be accepted. Ahl as-sunnat theologians, on the other hand, argued that if the ontological existence of divine attributes is not accepted, it will lead to the isolation of Allah from His attributes, and this will mean incapacity for Allah. In addition, it can be said that while a concern based on tawhid is more effective in the Mu'tazila's having this point of view, it can be said that the understanding of an Absolute God is more effective for Ahl as-Sunnah. İn this study, it is aimed to determine the reasons for acceptance of the theory of ahvâl, developed by Ebû Hâşim, and the criticisms directed to this theory, as well as to determine the arguments that form the basis of the discussion and his contribution to the solution of the problem.
By subscribing to E-Newsletter, you can get the latest news to your e-mail.